28 Kasım 2011 Pazartesi

Aylardan ayaz


Zile bastım. Megafondan düz, kısık bir ses geldi.
“Efendim”
“Açar mısın kapıyı?”
“Kim gönderdi seni buraya?”
“Hiç kimse göndermedi. Kendini iyi hissetmediğini duydum. Açar mısın kapıyı?”
“Git buradan! İyiyim ben!”
“Tamam iyisin biliyorum. Biraz sohbet etmek istiyorum. Aç şu kapıyı lütfen! Sadece biraz kalıp gideceğim.”

Apartmanın kapısı açılıyor. Asansöre binip dördüncü katın düğmesine basıyorum. Dairesinin önüne geldiğimde yeniden basıyorum zile, kapı aralanıyor.

Üzerinde doğum gününde birlikte aldığımız siyah kazak, altında da rengi solmuş gri bir eşofman var. Saçlarına belli ki günlerdir su değmemiş; yağlı, dağınık…Yüzü yaşlanmış gibi. Çekiliyor kapının önünden, salona yürüyor. Ardından gidiyorum. Oda buz gibi…Yere gelişigüzel attığı minderlerden birine ilişiyor. Sigara yakıyor. Her yer darmadağınık. Bütün eşyalar gelişigüzel atılmış. Camlar sımsıkı kapalı. Perdeler çekili. Çay bardaklarının içindeki izmaritler yüzünden her tarafa sinmiş bir sigara kokusu var odada. Öyle sinmiş ki günlerce havalandırılsa arınmayacak gibi. Oturduğu yerde ileri geri sallanıyor usul usul.

“Nasılsın?”
“Nasıl görünüyorum?”
“Kötü görünüyorsun. Kaç günden beri arıyorum telefonun yanıt vermiyor?”
“Açmıyorum telefonları”
Mutfağa gidiyorum. Bankonun üzeri kirli tabak, tencere, bardak ve içki şişeleriyle dolu… Çay suyu koyuyorum ocağa…
“Aç mısın?”
“Hayır”
“Ne yedin peki?”
“Hiç bir şey” Yeniden odaya geçip yanına oturuyorum. Eline dokunuyorum. Aniden çekiyor.
“Sana gelme dedim!” diye bağırıyor aniden.
“Geldim! Buradayım! Artık uzatma tamam mı?”

Perdeleri açmak için doğruluyorum.
“Açma!”
“İçerisi leş gibi! Biraz gün ışığı iyi gelir!”
“Gün ışığı istemiyorum. Seni de istemiyorum. Çek git hadi!”
“Hayır! Bir yere gitmiyorum! Bana ne olduğunu anlat”
Gülüyor. Kahkahalarla yoruluncaya kadar gülüyor. Kalkıp banyoya gidiyorum. Gitmekle kalmak arasındayım. Onu burada böylece bırakmak istemiyorum. Biraz konuşsa, anlatsa rahatlayacak belki de… Israrla susuyor.

“Bana anlat”
“Anlatacak bişey yok. Ne dememi istiyorsun? ”
“Nasıl anlatacak bir şey yok dersin? “
“Ben galiba deliriyorum  değil mi?”
“Bunu da nereden çıkartıyorsun? Sinirlerin bozuk, yıpratmışsın kendini o kadar. Bişeyler yesen, biraz uyusan her şey yoluna girecek inan bana… Uyu hadi, ben de ortalığı toparlayayım biraz.”
“Uyumak istemiyorum.”
Daha hızlı sallanıyor artık.

“Biraz beni dinler misin?”
Yüzüme bakıyor yine, bomboş bakıyor.
“Niye geldin? Çizgiyi nasıl geçtiğimi görmek için mi?”
“Çizgiyi falan geçtiğin yok. İstersen bir doktora gidelim, birkaç gün ilaç kullanırsın, biter bunların hepsi…Sonra oturur konuşuruz yeniden. Ne dersin?”
Gülüyor yine. Yanıt vermeden, pencereye doğru yürüyor. Perdeyi açıyor. Sonra camı aralıyor. Dışarıdaki ayaz içeriye doluyor.
“Ne yapıyorsun?” diye bağırıyorum.
“Korktun mu?” Sesinde haylaz bir gülümseme…
“Neden korktum mu?”
“Kendimi öldüreceğimden tabii”
“Hayır. Öyle bir şey yapmayacağını biliyorum elbette, niye korkayım ki?”
“Yapmayacağımı nereden biliyorsun? Ben de sen hiç gitmezsin sanıyordum ama gittin.”
“Saçmalıyorsun! Çay koyuyorum kendime, ister misin?”
Kapatıyor camı ve az önce kalktığı yere oturup yeniden sigara yakıyor.

“Gitmeyecektin”
“Anlamadım?”
“Gitmeyecektin dedim!”
“Bu konu hakkında defalarca konuştuk. Nedenlerimi anlattım sana. Bana hak verdin.”
“Sana hak vermedim, sadece kabullendim. N’apabilirdim?”
“Yıllar geçti. Niye bunu konuşuyoruz şimdi?”
“Şimdi konuşuyoruz, çünkü yıllar önce konuşmadık”
“Geç oldu. Sen de daha iyi görünüyorsun. Gitmem lazım”
Belli belirsiz gülümsüyor… Eliyle kapıyı gösteriyor.
“Tabii… git…git hadi…”
“…Doktora gitmek istemediğinden emin misin?”
Yanıt vermiyor. Eliyle hala kapıyı gösteriyor.
Mantomu giyerken; “bir şeye ihtiyacın olursa ara beni” diyorum. Başını sallıyor. Sonra sarılıyor sımsıkı. Kulağıma eğilip usulca, “Uzun zamandır seni sevmiyorum biliyor musun?” diye fısıldıyor. “Biliyorum” diyorum kapıyı dışarıdan çekerken.

Keskin bir soğuk var dışarıda. Atkımı boynuma doluyorum. Çocuk parkının yanından geçip otobüs durağına doğru yürürken arkamdan tiz bir kadın çığlığı duyuyorum önce. Ardından bir koşuşturma, bir telaş, bir uğultu yaşanıyor aynı anda. Başımı kaldırıp beyaz apartmanın 4.katına bakıyorum. Açık camdan dışarıya sarkan tül perde nazlı nazlı uçuşuyor havada. 

Otobüs gelip tam önümde duruyor…  

Aylardan ayaz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder