Zile bastım. Megafondan düz, kısık bir ses geldi.
“Efendim”
“Açar mısın kapıyı?”
“Kim gönderdi seni buraya?”
“Hiç kimse göndermedi. Kendini iyi hissetmediğini
duydum. Açar mısın kapıyı?”
“Git buradan! İyiyim ben!”
“Tamam iyisin biliyorum. Biraz sohbet etmek
istiyorum. Aç şu kapıyı lütfen! Sadece biraz kalıp gideceğim.”
Apartmanın kapısı açılıyor. Asansöre binip dördüncü
katın düğmesine basıyorum. Dairesinin önüne geldiğimde yeniden basıyorum zile, kapı
aralanıyor.
Üzerinde doğum gününde birlikte aldığımız siyah kazak,
altında da rengi solmuş gri bir eşofman var. Saçlarına belli ki günlerdir su
değmemiş; yağlı, dağınık…Yüzü yaşlanmış gibi. Çekiliyor kapının önünden, salona
yürüyor. Ardından gidiyorum. Oda buz gibi…Yere gelişigüzel attığı minderlerden
birine ilişiyor. Sigara yakıyor. Her yer darmadağınık. Bütün eşyalar
gelişigüzel atılmış. Camlar sımsıkı kapalı. Perdeler çekili. Çay bardaklarının
içindeki izmaritler yüzünden her tarafa sinmiş bir sigara kokusu var odada.
Öyle sinmiş ki günlerce havalandırılsa arınmayacak gibi. Oturduğu yerde ileri
geri sallanıyor usul usul.
“Nasılsın?”
“Nasıl görünüyorum?”
“Kötü görünüyorsun. Kaç günden beri arıyorum
telefonun yanıt vermiyor?”
“Açmıyorum telefonları”
Mutfağa gidiyorum. Bankonun üzeri kirli tabak,
tencere, bardak ve içki şişeleriyle dolu… Çay suyu koyuyorum ocağa…
“Aç mısın?”
“Hayır”
“Ne yedin peki?”
“Hiç bir şey” Yeniden odaya geçip yanına
oturuyorum. Eline dokunuyorum. Aniden çekiyor.
“Sana gelme dedim!” diye bağırıyor aniden.
“Geldim! Buradayım! Artık uzatma tamam mı?”
Perdeleri açmak için doğruluyorum.
“Açma!”
“İçerisi leş gibi! Biraz gün ışığı iyi gelir!”
“Gün ışığı istemiyorum. Seni de istemiyorum. Çek
git hadi!”
“Hayır! Bir yere gitmiyorum! Bana ne olduğunu
anlat”
Gülüyor. Kahkahalarla yoruluncaya kadar gülüyor.
Kalkıp banyoya gidiyorum. Gitmekle kalmak arasındayım. Onu burada böylece bırakmak
istemiyorum. Biraz konuşsa, anlatsa rahatlayacak belki de… Israrla susuyor.
“Bana anlat”
“Anlatacak bişey yok. Ne dememi istiyorsun? ”
“Nasıl anlatacak bir şey yok dersin? “
“Ben galiba deliriyorum değil mi?”
“Bunu da nereden çıkartıyorsun? Sinirlerin bozuk,
yıpratmışsın kendini o kadar. Bişeyler yesen, biraz uyusan her şey yoluna
girecek inan bana… Uyu hadi, ben de ortalığı toparlayayım biraz.”
“Uyumak istemiyorum.”
Daha hızlı sallanıyor artık.
“Biraz beni dinler misin?”
Yüzüme bakıyor yine, bomboş bakıyor.
“Niye geldin? Çizgiyi nasıl geçtiğimi görmek için
mi?”
“Çizgiyi falan geçtiğin yok. İstersen bir doktora
gidelim, birkaç gün ilaç kullanırsın, biter bunların hepsi…Sonra oturur
konuşuruz yeniden. Ne dersin?”
Gülüyor yine. Yanıt vermeden, pencereye doğru
yürüyor. Perdeyi açıyor. Sonra camı aralıyor. Dışarıdaki ayaz içeriye doluyor.
“Ne yapıyorsun?” diye bağırıyorum.
“Korktun mu?” Sesinde haylaz bir gülümseme…
“Neden korktum mu?”
“Kendimi öldüreceğimden tabii”
“Hayır. Öyle bir şey yapmayacağını biliyorum
elbette, niye korkayım ki?”
“Yapmayacağımı nereden biliyorsun? Ben de sen hiç
gitmezsin sanıyordum ama gittin.”
“Saçmalıyorsun! Çay koyuyorum kendime, ister
misin?”
Kapatıyor camı ve az önce kalktığı yere oturup yeniden
sigara yakıyor.
“Gitmeyecektin”
“Anlamadım?”
“Gitmeyecektin dedim!”
“Bu konu hakkında defalarca konuştuk. Nedenlerimi
anlattım sana. Bana hak verdin.”
“Sana hak vermedim, sadece kabullendim.
N’apabilirdim?”
“Yıllar geçti. Niye bunu konuşuyoruz şimdi?”
“Şimdi konuşuyoruz, çünkü yıllar önce konuşmadık”
“Geç oldu. Sen de daha iyi görünüyorsun. Gitmem
lazım”
Belli belirsiz gülümsüyor… Eliyle kapıyı
gösteriyor.
“Tabii… git…git hadi…”
“…Doktora gitmek istemediğinden emin misin?”
Yanıt vermiyor. Eliyle hala kapıyı gösteriyor.
Mantomu giyerken; “bir şeye ihtiyacın olursa ara
beni” diyorum. Başını sallıyor. Sonra sarılıyor sımsıkı. Kulağıma eğilip usulca,
“Uzun zamandır seni sevmiyorum biliyor musun?” diye fısıldıyor. “Biliyorum”
diyorum kapıyı dışarıdan çekerken.
Keskin bir soğuk var dışarıda. Atkımı boynuma
doluyorum. Çocuk parkının yanından geçip otobüs durağına doğru yürürken arkamdan
tiz bir kadın çığlığı duyuyorum önce. Ardından bir koşuşturma, bir telaş, bir
uğultu yaşanıyor aynı anda. Başımı kaldırıp beyaz apartmanın 4.katına
bakıyorum. Açık camdan dışarıya sarkan tül perde nazlı nazlı uçuşuyor
havada.
Otobüs gelip tam önümde duruyor…
Aylardan ayaz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder