6 Aralık 2011 Salı

Oy... Madımak.

Çabuk unutuyoruz. Artık umursamıyoruz. Uyuştu(ruldu)k. Genlerimizde mi var bu unutkanlık/umursamazlık? Nesilden nesile aktarılan çaresiz bir hastalık gibi yaşananları/yaşadıklarımızı unutuyoruz. Her şey oluyor bitiyor, canımız yanıyor, uykularımız kaçıyor. Önce avaz avaz bağırıyoruz, sonra kısılıyor sesimiz gitgide, çığlıklarımız tek düze kendi kendine konuşmalara dönüşüyor. Evimize gidip uyuyor ve ertesi gün 'nerede kalmıştık?' deyip uyanıyoruz yeni bir sabaha. Dünde kalıyor 'daha dün gibi' dediğimiz şeyler. 17 Ağustos depremi dünde kaldı... Bir çoğumuz için Van da öyle... Kürekle insan cesedi topladığımız o an'ı, binlerce insanımızı unuttuk, önlem hala yok. İş merkezlerinin bombalanması, aydın suikastları dünde kaldı... "Vurulduk ey halkım, unutma bizi"yi sadece türkü olarak dinliyoruz, unuttuk demeye dilimiz varmıyor. Dink'i güvercin beyazlığına uğurladık, içimizden kuşlar göçmedi hala. Gencecik insanları trafik kazalarında, kavşaklarda, mıcırlı yollarda bıraktık. İş kazaları, maden göçükleri dünde kaldı... İnsanlar para kazanmak uğruna ölüme bile bile gidiyorlar arkadaşları gibi... Töre cinayetlerini, sadece bir kadın daha sokak ortasında 'en küçük kardeşi' tarafından kurşunlandığında hatırlıyoruz. Güldünya'yı unuttuk, Songül'ü, A.P'yi, K.İ'yi, N.Ç'yi ve diğer kızlarımızı/kadınlarımızı 8 Mart'ta anıyoruz. Çernobil dünde kaldı... Kazım Koyuncu'nun, "Şair Ceketli Çocuk"un türkülerini unuttuk, Karadeniz'in gerçekten 'kara bağladığı' günleri de... Madımak'ı unuttuk, Madımak'ı... Madımak'ta hayvanlar gibi sıkıştırılarak diri diri yakılan/katledilen 'can'ları unuttuk, unutmaya yüz tuttuk. Birkaç kırmızı karanfil, birkaç şiir, biraz türkü yine de iyi geliyor 2 Temmuz'larda. Oysa, daha düne kadar 3 Temmuz'da "Kebapçı"ya gidiyordu insanlar öğle yemeğinde çocuklarıyla. Madımak'ta kıstırıldığı odada kurtulma planları yapıyordu 12 yaşındaki Koray, izlediği polisiye filmlerden gördüğü birkaç sahneden çalıntı fikirleriyle. Metin Altınok, artık her şeyin bittiğini anlayıp otelin merdivenine çöktüğünde aklından belki de şu mısralar geçiyordu; "Uzandım usulca cigarama/ Yavan ömrüme katık /Ben o gün öldüm gülüm/ Bir daha ölmem artık..." Şiir kitabının kapağındaki isli/sisli/ucu yanık bir fotoğrafta gülümsüyor artık. Hasret Gültekin, ardında bıraktığı kadını ve oğlunu düşünüyordu, belki de soruyordu kendi kendine; "Bu insanlar türkü sevmiyor mu? Türküler yanar mı?" diye... Ve diğerlerini, diğerlerini Hepsini unuttuk. *** Birkaç yerde cılız sesler çıksa da, "küllerinden doğacaklar", "unutmadık, unutturmayacağız" sloganları atılsa da yetmiyor. Her şey daha kötüye giderek, üstelik acımasızca devam ediyor. Kalemler bıraktırılıyor, dizeler ve türküler yarım kalıyor, çocuklar gidiyor Oysa herkes biliyor aslında; sessiz kalmak suça ortak olmaktır biraz da... İçimden hep aynı şarkının, aynı nakaratını söylüyorum günlerdir: "Bi'şey yapmalı, Bi'şey yapmalı..." [2/7/2009]